12 Mart 2012 Pazartesi

Kültürel Topoloji

Herhangi bir ‘uygarlık’ denilenin, ‘kültür’ denilen paradigmasındaki öğeler, bir sonraki yerzamandaki bir ‘uygarlık’ denilenin, ‘kültür’ denilen paradigmasındaki öğelerden farklıdır, yani bazıları eksilmiş, bazıları eklenmiş ve bazıları değişmiştir, demektir.

Bu nedenle, Aristo mantığı, Aristo aslında onu kastetse de, kastetmese de, Hristiyan papazlar tarafından tama yükseltgenmiş; artı, İslam’da Gazzali ve Hristiyanlık’ta Aquinolu Thomas tarafından aşırı yoruma (ekstra-hermenötik) tabi tutulmuştur ve o tam mantık, Aristo asla tek tanrılı bir dinden söz etmese bile, 2 tek tanrılı dinin ‘mantıksal ana çekirdeği’nde yer alabilmiştir. (Burada, ilginç bir ikilem var: Gazzali, Thomas’tan çok önce yaşamıştır ama sonraki yüzyıllarda, ikincisinin yöntemi İslam’a da aynen girmiştir; yani Aristo’yu önce Hristiyanlık İslam’dan çevirmiştir, sonra İslam Hristiyanlık’tan bir daha çevirmiştir. Buna bir ‘tarihsel terazi kefeleme’ diyebiliriz.)

Bu böyle olacaktır, diye bir zorunluluk yok.

Olmadığı, poliyalektiğin ve Aristo-Lao Tzu sentezinin, 2.500 yıldır kimsenin aklına gelmemesinden belli.

Kültürü belirgenleştirerek ve 5.000 yıllık dünya sistemine 2.500 yıllık bir gelecekbilim ekleyerek, mekanik determinizmi yeniden canlandırmıyor ve dayatmıyoruz. Yalnızca, büyük sayılar kuramına bağlı olarak, eldeki verilerden genellemeler yapıyoruz ki onlar da aşırı yorum olabilir ama tarihsel-evrimsel bir tao oldukları şimdiden kesinleşti bile... Tarihin yolunun kapandığı da...

Kültür yoğrulur ve topolojikleşir, tıpkı bir hamur yığınındaki kakao zerreciklerinin dağılımının veya bir musluk damlamasının sürelerinin değişiminin istatiksel dağılımları gibi... Elimizde denklemler oluşur... ‘Tam denklemler’ de denilemez. X veya Y’nin istatiksel olarak birbirinden karşılıklı bağımsız olduğu kartezyen yöntem yerine, neden-sonuç ilintilerinin döngüleştiği durumlar gibi, ‘yeni bir tür dağılım’ denebilir.

Yalpalar, çatallanmalar ve başkalaşımlar genellikle birarada oluyor: Neolitik Devrim’de öyle oldu, Sanayileşme Devrimi’nde öyle oldu, şimdi de 2. Sanayileşme Devrimi’nde öyle oluyor. Bu, 11. Yüzyıl Ön Asya’sında engizisyonun ve rönesansın birarada yer alabilmesi gibi, faz konjugatif bir durum. Yani, faz binişikliği raslantısal ve o faz binişikliği kayarsa, 1.000 yıllık bir yeni Orta Çağ gelebilir (M.Ö. 1500-500 Batı Anadolu’nda olduğu gibi).

Asimov ve psiko-tarihindeki Seldon gibi, tarihi kurtarmaya çabalamıyoruz, bu faşist bir tutum (zaten kendisi anti-komünistti ve McCarthy ortamında ABD için çalıştı). Onun kavramlarını çalıntıladığı Flechtheim, bir komünistti. O da, ne yaptığının bilincinde değildi, olsaydı yapar mıydı, bunu şimdi bilmiyoruz. Ancak, elimizde Lefebvre’in bir gün gelip marksizme ‘marksizm’ denmeyeceğini imlediği gibi bir kayıt mevcut. Yani, Flechtheim’ın gelecekbilimine, gelecekte ‘gelecekbilim’ demeyeceğiz. Flechtheim, Braudel, Wallerstein, Şimdi: 65 yılda 4 kuşak eder. 2050 gelmeden, 3 kuşak daha göreceğiz.

Orta Çağ panzehiri / çözümü: Merkezi kütüphanelerin hep yok edildiği yazılı tarihi gözönüne alalım, burada bir desentralizasyon gereği sözkonusu. Yangında ilk kurtarılacakları,  onlarca küçük merkeze dağıtmak durumundayız, 2. Dünya Savaşı Moskova’sında sanat eserlerinin başka yerlere dağıtılması gibi (ama bu arada SSCB’nin 1945’te Almanya’nın kültür hazinelerini yağmalamasını da unutmuyoruz).

Demek ki elimizde yeterince tarihsel ders var, hatta onların önemli bir bölümü hiçe yakın silinmiş durumda ama haritanın yırtık yerlerinden haritanın bütününü görebiliyoruz.

Kültür çokboyutlulaşıyor (bu çokkültürlülük demek değil), dolayısıyla topolojikleşiyor ve ama topoloji henüz tam bir matematik / bilim dalı değil ne yazık ki... Elimizde gerekli ve geçerli düşünce araçları / akıl yürütmeler henüz mevcut değil ve onlar için debeleniyoruz.

Aritmetik de öyleydi, geometri de öyleydi, mantık da öyleydi, cebir de öyleydi, analiz de öyleydi... (Bu kez burada hepsinin tarihini anmak çok uzun sürecek, onu geçiyoruz.)

Tarihin topolojisinde, epeyi noktanın yön vektörü elimizde. Tekleşen süper güçün tıkanması, çokkutupluluğu yaratan eski kültürlerin kuruması, genç kültürlerin soluksuzluğu, ilk  kez karşılaşılan durumlar değil. Bu durumda, geçmişte olduğu gibi, sürpriz atlara bakıyoruz.

Espri şu ki: Sürpriz kim / ne? Çin sürpriz değildi, Hindistan da öyle. Eğer, biri sürpriz yapmış olsaydı, çoktan ona göre davranırdık.

Espri şu ki: Sürpriz Türkiye. 2003 ABD’ye tek ‘hayır’ diyen ülke olma sürprizi gibi, acaip bir sürprizlik dizisi bekliyor demektir. Ancak Türkiye, buna henüz hazır değil. Göktürkler’le Osmanlı arasındaki yolda epeyi beceriksizlikleri sözkonusu.

Kendi halkından ve tarihteki ihanetlerinden hoşlanmayan bir Tatar’ın, suç işlemeden işkence ve elektrik gördüğü devlete biat etmeden, onun parçalanmamasına çabalıyorken, tüm iktidar seçkinlerinin bunun tersini yapıyor olması, yeterince sürpriz bir durum.

Bosch ve Bruegel, Orta Çağ’a karşın yükseldiler, hem de Picasso’yu gayrıfedere mahalli lige iterek....

Neden?

2008’in yanıtı burada.

(9 Nisan 2008)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder